CHP Nereye Koşuyor?

Bu hal içerisinde kendisine sol
diyen, sosyal demokrat diyen bir parti ve onu yöneten kurumlar kendi kayıkçı
kavgalarına düşmüş durumda. Biri diyor ben gitmiyorum ortada başarısızlık yok! Diğer
diyor ben senden fazla oy aldım kalk o koltuktan orası benim hakkım. Kayıkçı kavgasında
sadece kürekle çekenlerin bir değişimi yok, genel başkanlık koltuğu ve
getirdikleri ile kendi dünyalarını yaratanlara bakınca, çok eleştirdiğimiz AKP’den
bir farkımız olmadığı ortaya çıkıyor.
Sorular başlıyor,
Karşılaştırmalı gidelim, sürekli
halk içinde ve dost meclislerinde konuşulan konu, bu kadar yozlaşmış ve yalan,
hortumlama ve yolsuzluğa bu kadar batmış iktidara nasıl oy veriyorlar
anlamıyorum? Cevap; Yıllardır umut olmasını beklediğin, ilk geldiğinde oy bile
kullanamayan, sonrasında her seçimde mağlup olmasına rağmen koltuğa gittikçe
yapışan ve tüm değişimlerin önünü tıkayan parti yönetimine nasıl oy veriyorsak
aynı nedenden.
Tayyip Erdoğan tek adam parti
içerisinde kim isterse o kalıyor, kimi isterse onu milletvekili yapıyor, bak
şoförü bile milletvekili nasıl bunları görmüyorsunuz diyor? Cevap; CHP’ye
bakıyorsun bir seçim kendi belirliyor aynı yöntem ile bir sonrakinde ön seçim
yapıyor ama kontenjanları ayırıyor seçilebilecek yerlere gene kendi belirliyor.
Kadın kotasından erkek milletvekili yapıyor, bir sonraki seçim ön seçim ile
gelen ve örgütün istediği kişileri değil kendi belirlediklerini milletvekili
yapıyor. Ama gidip “tıpış tıpış” oy veriyoruz.
Demokrasiden değil tek adamlıktan
yana, bak seçilmişleri canı istediğinde alıyor, belediye başkanlarına yaptığına
bak, bunları görüyor ve hala oy veriyorlar? Cevap; Ön seçim ile gelen
milletvekili adayları!
Kısaca yukarıda özetlediğim gibi
aslında iki tip seçmende birbirinden taban olarak aynı görüşteler, hayata
bakışı farklı olsa da hissettikleri ve bağlılıkları içerik farklı olsa da
şeklen aynı, kimisi partiden vazgeçmiyor, kimisi liderden vazgeçmiyor. Durum
böyle olunca da aslında ruh ikizleri olarak hayatlarından memnun bir şekilde
devam ediyorlar.
CHP böyle mi olmalı? Üst üste
gelen mağlubiyetler ve karşı tarafın sürekli olarak yalan, yanlış ve algı
operasyonları ile savunma yapmak zorunda kalanlar, CHP’yi sağa yatmış ilkesi
olmayan, dağınık, günü kurtarmak zorunda olan, anti-demokratik, seçim havası
nasıl esiyorsa o yönde hareket etmek zorunda olan kitle partisi konumuna
getirdi. Özellikle 2002 yılı ve sonrasında kendi kökünden kopmuş, liberal
ekonomi kayığına binmiş, Kemal Derviş politikaları dışında bir şey düşünmeyen,
mevcut durumdan nemalanan, sosyal demokratlığın adı kalmış kendi yok olmuş
yapısı içinde, kurultay delegesi fetişizmi yapan bir sosyal yapı oluşturmuştur.
Şimdi de aynı yapı karşımızda bir
sayılar savaşı, kimi diyor çoğunluk sağlandı. Diğeri diyor hayır sağlanmadı.
CHP kendi iktidar olmak istiyorsa, bu ülkenin kurucu değerlerinin ayarlarına
dönmek istiyorsa, öncelikle ilkeli olacaktır. İlke arama konusunda uzaklara
gitmesine gerek yoktur. Partinin temel ilkelerini altı oku savunacaktır. Bıkmadan,
usanmadan, algı ve yanılgılara düşmeden, parti programından, kokuşmuş liberal
ilkeleri, piyasa her şeyi düzenler safsatasını, özerlik ve yerellik garabetini,
parti içi anti-demokratik uygulamaları, genel başkan diktasını kaldırmalıdır. İlkeleri
doğru koymalı, sokak sokak, mahalle mahalle, köy köy çalışmalı, parti
içerisinde kayıkçı kavgalarını ve lobi faaliyetlerini kaldırmalıdır. Örgüt içerisinde
gerilim yaratmak yerine yarın seçim olacak gibi şimdiden örgütlenmelidir.
Partiyi gençleştirmek lafta değil, gençlik ve kadın kotasından İlhan Kesici, Mehmet
Bekaroğlu, Sezgin Tanrıkulu gibi temel ilkeler ile yolda görse selam
vermeyecekleri doldurmak için kullanmamalıdır. Liyakat sadece kelime olarak
değil hayatın olağan akışında bir temel değerlendirme olmalıdır. Parti
örgütleri yarın seçim olacak şekilde motive etmek ve temel ilkeler üzerinde
siyaset belgesi inşa edip uygulamaya sokmak iktidar getirecektir.
İlkeler temeldir. Doğru siyaset
yapmanın ön koşuludur. Pratikleri teori içerisinde tekrar gözden
geçirilmesidir. Artık kurucu değerlere sahip çıkan ve bunların temelinde
çalışma yapanları görmek ve partinin sevk ve idaresinde bulunmasını istemek biz
seçmenlerin en doğal hakkıdır.
Bu şartlar sağlanmadan, en
azından kendim seçmen olarak, aynı sendromu yaşamayacağım, karşı taraf için
yaptığım eleştirilerin benzerleri kendimi ifade ettiğimi düşündüğüm siyasal
hareket içerisinde var ise, artık ona da kendi adıma OY YOK!, temel ilkeler ve
siyaset olmadan, kurucu değerlere dönülmeden bu ülkede değişim olmayacaktır.
Kayıkçı kavgası izlemeye devam edeceğiz.
Yorumlar
Yorum Gönder