CHP Nereye Koşuyor?



24 Haziran sonrası hayretler içerisinde izliyorum. CHP nereye koşuyor? Bir yanda kurultay tartışmaları, diğer yanda kendini başarılı sayan bir genel başkan ve yanındaki MYK üyeleri ile genel başkan yardımcıları, diğer taraftan yaklaşan yerel seçimler, ülke tek adam rejimine geçmenin sancılarını yaşıyor. Bir gün içerisinde yasa yayınlanıyor bir bakıyorsunuz kurum kapatılmış, sonradan tekrar açılmış v.s. ülke gündemi ne olduğu belli değil. Yaklaşan hatta gelmiş sadece bizim anlamamızı bekleyen ekonomik kriz, her yerden kokuşmuşluk, vasatlık, kibir akan ülke halkı.
Bu hal içerisinde kendisine sol diyen, sosyal demokrat diyen bir parti ve onu yöneten kurumlar kendi kayıkçı kavgalarına düşmüş durumda. Biri diyor ben gitmiyorum ortada başarısızlık yok! Diğer diyor ben senden fazla oy aldım kalk o koltuktan orası benim hakkım. Kayıkçı kavgasında sadece kürekle çekenlerin bir değişimi yok, genel başkanlık koltuğu ve getirdikleri ile kendi dünyalarını yaratanlara bakınca, çok eleştirdiğimiz AKP’den bir farkımız olmadığı ortaya çıkıyor.
Sorular başlıyor,
Karşılaştırmalı gidelim, sürekli halk içinde ve dost meclislerinde konuşulan konu, bu kadar yozlaşmış ve yalan, hortumlama ve yolsuzluğa bu kadar batmış iktidara nasıl oy veriyorlar anlamıyorum? Cevap; Yıllardır umut olmasını beklediğin, ilk geldiğinde oy bile kullanamayan, sonrasında her seçimde mağlup olmasına rağmen koltuğa gittikçe yapışan ve tüm değişimlerin önünü tıkayan parti yönetimine nasıl oy veriyorsak aynı nedenden.
Tayyip Erdoğan tek adam parti içerisinde kim isterse o kalıyor, kimi isterse onu milletvekili yapıyor, bak şoförü bile milletvekili nasıl bunları görmüyorsunuz diyor? Cevap; CHP’ye bakıyorsun bir seçim kendi belirliyor aynı yöntem ile bir sonrakinde ön seçim yapıyor ama kontenjanları ayırıyor seçilebilecek yerlere gene kendi belirliyor. Kadın kotasından erkek milletvekili yapıyor, bir sonraki seçim ön seçim ile gelen ve örgütün istediği kişileri değil kendi belirlediklerini milletvekili yapıyor. Ama gidip “tıpış tıpış” oy veriyoruz.
Demokrasiden değil tek adamlıktan yana, bak seçilmişleri canı istediğinde alıyor, belediye başkanlarına yaptığına bak, bunları görüyor ve hala oy veriyorlar? Cevap; Ön seçim ile gelen milletvekili adayları!
Kısaca yukarıda özetlediğim gibi aslında iki tip seçmende birbirinden taban olarak aynı görüşteler, hayata bakışı farklı olsa da hissettikleri ve bağlılıkları içerik farklı olsa da şeklen aynı, kimisi partiden vazgeçmiyor, kimisi liderden vazgeçmiyor. Durum böyle olunca da aslında ruh ikizleri olarak hayatlarından memnun bir şekilde devam ediyorlar.
CHP böyle mi olmalı? Üst üste gelen mağlubiyetler ve karşı tarafın sürekli olarak yalan, yanlış ve algı operasyonları ile savunma yapmak zorunda kalanlar, CHP’yi sağa yatmış ilkesi olmayan, dağınık, günü kurtarmak zorunda olan, anti-demokratik, seçim havası nasıl esiyorsa o yönde hareket etmek zorunda olan kitle partisi konumuna getirdi. Özellikle 2002 yılı ve sonrasında kendi kökünden kopmuş, liberal ekonomi kayığına binmiş, Kemal Derviş politikaları dışında bir şey düşünmeyen, mevcut durumdan nemalanan, sosyal demokratlığın adı kalmış kendi yok olmuş yapısı içinde, kurultay delegesi fetişizmi yapan bir sosyal yapı oluşturmuştur.
Şimdi de aynı yapı karşımızda bir sayılar savaşı, kimi diyor çoğunluk sağlandı. Diğeri diyor hayır sağlanmadı. CHP kendi iktidar olmak istiyorsa, bu ülkenin kurucu değerlerinin ayarlarına dönmek istiyorsa, öncelikle ilkeli olacaktır. İlke arama konusunda uzaklara gitmesine gerek yoktur. Partinin temel ilkelerini altı oku savunacaktır. Bıkmadan, usanmadan, algı ve yanılgılara düşmeden, parti programından, kokuşmuş liberal ilkeleri, piyasa her şeyi düzenler safsatasını, özerlik ve yerellik garabetini, parti içi anti-demokratik uygulamaları, genel başkan diktasını kaldırmalıdır. İlkeleri doğru koymalı, sokak sokak, mahalle mahalle, köy köy çalışmalı, parti içerisinde kayıkçı kavgalarını ve lobi faaliyetlerini kaldırmalıdır. Örgüt içerisinde gerilim yaratmak yerine yarın seçim olacak gibi şimdiden örgütlenmelidir. Partiyi gençleştirmek lafta değil, gençlik ve kadın kotasından İlhan Kesici, Mehmet Bekaroğlu, Sezgin Tanrıkulu gibi temel ilkeler ile yolda görse selam vermeyecekleri doldurmak için kullanmamalıdır. Liyakat sadece kelime olarak değil hayatın olağan akışında bir temel değerlendirme olmalıdır. Parti örgütleri yarın seçim olacak şekilde motive etmek ve temel ilkeler üzerinde siyaset belgesi inşa edip uygulamaya sokmak iktidar getirecektir.
İlkeler temeldir. Doğru siyaset yapmanın ön koşuludur. Pratikleri teori içerisinde tekrar gözden geçirilmesidir. Artık kurucu değerlere sahip çıkan ve bunların temelinde çalışma yapanları görmek ve partinin sevk ve idaresinde bulunmasını istemek biz seçmenlerin en doğal hakkıdır.
Bu şartlar sağlanmadan, en azından kendim seçmen olarak, aynı sendromu yaşamayacağım, karşı taraf için yaptığım eleştirilerin benzerleri kendimi ifade ettiğimi düşündüğüm siyasal hareket içerisinde var ise, artık ona da kendi adıma OY YOK!, temel ilkeler ve siyaset olmadan, kurucu değerlere dönülmeden bu ülkede değişim olmayacaktır. Kayıkçı kavgası izlemeye devam edeceğiz.

Yorumlar

Popüler Yayınlar